28 Eylül 2008 Pazar

BAYRAM TATİLİ

Yine uzun bir tatile başlıyoruz. 9 gün.
Hani bizim üretime ihtiyacımız vardı. Hani günde tirilyonlarca üretim kaybına yol açıyordu. Ne oldu da 9 güm tatil verildi. Zaten piyasalar toz duman.
1 Mayıs tatil olsun dendiğinde, üretim kaybını dile getiren zihniyet, bayram tatilini birleştirmeye gelince 1,5 gün tatili verdi. Üretimse her zaman üretim. Tatilse 1 Mayısa da tatil.

Devamını Okuyun...>>

27 Eylül 2008 Cumartesi

DENİZ FENERİ


Anayasamızın 2. maddesinde, devletimizin sosyal devlet olduğunu yazar. Ne demektir sosyal devlet?

Vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılayandır. Peki düşünelim, insanların temel ihtiyaçları nelerdir? Yiyecek, barınma, giyecek, sağlık, güvenlik ve eğitimdir. Bunların karşılanması devlet tarafından sağlanmak zorundadır. İlk üç ihtiyaç için, insanların bir işinin olması ön şarttır. Eğer işiniz varsa, geliriniz de var demektir. Böylece temel üç ihtiyacınızı kendiniz karşılayabilirsiniz.

Ülkemizde, 1980'lerin sonlarından itibaren, bir takım yardım dernekleri kurulmaya başladı. Son zamanlarda ise , özellikle belediyeler aracılığı ile bu üst seviyelere tırmandı. Medyada yapılan yardımlarda yaşanan izdiham görüntüleri arttı. Yardım mı yoksa zulum mü belli değil.

İşte bunların hepsi, ülkemizde oynanan oyunun bir parçası. İnsanların onurları ellerinden alındığı zaman, dirençlerini de kırmış oluyorsunuz. Çünkü bağımlı bir yaşamda itiraz ve baş kaldırı olmayacaktır. Böylece iktidar, gücünü daha da artıracak, her istediğini yapacaktır.

Devamını Okuyun...>>

25 Eylül 2008 Perşembe

MECLİSTEKİ TARTIŞMA


Meclisteki tartışmayı herhalde herkes izlemiştir veya akşam haberlerde izleyecektir. Tam bir komedi. Biri yaptın, biri yapmadım diyor. Tarihler, sayılar havalarda uçuşuyor. Sonuçta biri istifa edeceğini, diğeri de özür dileyeceğini söylüyor.

Partinin ikinci adamı ve iktidarda olan bir partinin milletvekili olan Mehmet FIRAT'ın, ispatlansa bile istifa edeceğine inanıyormusunuz? Bir kere sorun, karar mercinin bulunmaması. Kimin doğru söylediğini ve kimin haklı olduğuna nasıl karar verilecek? Vicdanımıza göre biz karar vereceğiz. Ama zaten bizim vicdanımızda, her iki tarafla ilgili kanaatlerimiz mevcut. Tartışmaya katılan Kılıçdaroğlu ve özellikle Fırat zaten olayın gerçeğini biliyor.O halde, bizimle neden oynuyorlar? Bugün ekonomi çökme sinyalleri veriyor. Kriz kapıda iken bizlere neler izlettiriyorlar.

Artık gerçekleri görelim. Ülkemizin durumu içler acısı. İnsanlarımız, yardıma muhtaç hale getirilmiş. Dağıtılan yardımlar üzerinden siyaset yapılmaya başlamış. İnsanların onurları ellerinden alınmış. Bunlar olmuyormuş gibi ekranlara çıkıp körebe oynamayı, ben doğru bulmuyorum.
Her alanda, dürüstlüğü, ahlakı yerleştirmediğimiz sürece, körebe oyunları devam edecektir.
Ahlak, "ben ahlaklıyım" demekle olmuyor. Belki de o beğenmediğimiz yabancılardan ders almalıyız. Öncelikle de insanların geleceklerini garanti altına almakla bu işe başlayabiliriz. Böylece ahlaklıların sayısını artırabiliriz.

Devamını Okuyun...>>

23 Eylül 2008 Salı

ER-GENE-KON

15 aydır devam eden bir soruşturmanın 9. halkasını daha yaşadık. Bakalım daha ne kadar devam edecek. İkiye bölünmüş medyanın bir kısmı, ergenekon örgütünün çok büyük bir örgüt olduğunu söylerken, diğer kısmı muhalifleri bastırmaya yönelik bir operasyon olduğundan bahsediyor. Eğer birincisi doğru ise, hapishanelerde yer kalmayacaktır ve hatta yetmeyecektir bile. ikincisi doğru ise, ortada çok vahim bir durum var demektir.


Açıklanan iddanamede söylenilenler, dram komediye dönüşmüştür. Örnek; örgütün finansörü olduğu söylenenlerden biri, Kuddusi Okkır'ın hiç parasının olmadığının ortaya çıkması, darbe yapacağı söylenen bir örgütün evlerinde yakalanan silahlar, birbiri ile hiç bir zaman yüz yüze gelmemiş insanların bir araya getirilmesi.... Bunu daha uzatmak mümkün.



Ben, tutuklanan veya yargılanması devam eden insanların büyük bir kısmının, böyle bir örgütle ilgilerinin olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü bunun örnekleri 12 mart döneminde yaşandı. O dönemde mahkeme sonucunda herkes beraat etti.

Aslında aynı şeyleri yaşıyoruz. Bir huzursuzluk ortamı yaratılıyor. Gizliden gizliye insanlara baskı uygulanıyor. Böylece biz istediğimiz düzeni getirelim. Bu arada yolumuzu da bulalım.

2. körfez savaşı sırasında Ecevit Hükümeti nasıl ve neden dağıldı? Ecevit iktidarda kalsaydı, ABD kuzey ırakta bu kadar rahat hareket edemezdi. Ne yapılması gerekiyordu, bir kriz çıkarmak. Demirbank'a biraz destek olunsaydı, kriz olmayacaktı. Bugün ABD kendi sorunlarını çözerken nasıl kamulaştırma yapıyor dikkat edin.
Ben bu davanın, Büyük Ortadoğu Projesi denilen, yeni haritaların ortalıklarda dolaştığı, bir operasyonun bir parçası olduğuna inanıyorum. Eğer birlikte hareket edilemezse de, çok kısa sürede, ülkemizde ve komşularımızda olacak değişiklikleri göreceğiz.

Devamını Okuyun...>>

ÇOCUK ÖLÜMLERİ


En son İzmirde meydana gelen bebek ölümlerini üzüntü içerisinde izliyoruz. Yöneticiler de buna dahil. Oysa onların görevi, alanlarında gerekenleri yapmaktır. Hani Bakan olsalar neyse. Çünkü Bakanların asıl görevi bakmaktır. Keşke adları Gören olsaydı.

Peki ne için bebeklerimizi kaybediyoruz. Daha ucuza mal etmek için. İnsan Hakları Beyannamesinde yazar, bir insanın temel hak ve hürriyetlerinin neler olduğu. Yazmasa bile, bir insan olarak neye asgari olarak ihtiyacımız var diye düşündüğümüzde, herşey ortaya çıkmıyor mu? O zaman neden bebeklerimiz ölüyor? Acaba Sağlık Bakanlığı yetkilileri, bu ölümlerden hiç mi sorumluluk hissetmiyor?

Bence hissetmiyor. Çünkü, belirli makamlara gelmek için diyetler ödemek zorundasınız. İnansanız da, inanmasanız da belli bir düşünceye hizmet etmek zorundasınız. Oraya geldikten sonra, ben bunu yapamam diyemezsiniz.

Malesef, Türkiye sonuna kadar kapitalizmin kucağına oturmuştur. Para hiç olmadığı kadar değerli olmuştur. 1980'lerden sonra başlayan özelleştirme furyası, artık son aşamaya gelmiştir. Satılmayan veya şu ana kadar satılamayan ne kaldı? Hastaneler.

Ve sıra onlara geldi. Özelleşirse güzelleşir dendi hep. Bu yüzden hizmet kalitesi düşürüldü. Bu yüzden ucuz işgücü çalıştırılarak, verimsizleştirildi. Böylece satışı sırasında fazla ses çıkmayacak, itirazlar olmayacaktır. Biraz geç oluyor ama uyanma vakti geldi.


Devamını Okuyun...>>

22 Eylül 2008 Pazartesi

NEDEN BİZ BÖYLEYİZ

"Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir" Hangi ülkenin sözüdür bilmiyorum.
Okullar bir sürü sorunla birlikte açıldı. Çevrenizdeki okullara bir bakın. Neredeyse tamamında tadilatlar yapılmış. Peki ne zaman tamamlandı yada tamamlanacak.
Bizde hep tatillerin uzun olmasından şikayet edilir. Oysa gerçek böyle değildir. Bu uzun tatillerde, ülkemizde gerçekten tatil yapılır. Oysa, bu zaman aralığı sadece insanların dinlenmesi için değil, kendini geliştirmesi, tadilatların yapılması içindir. Çünkü okullar, bir eğitim öğretim dönemi içinde fazlası ile yıpranır.
Öğrencilerimize eşyaları nasıl kullanması gerektiğini bir türlü anlatamıyoruz. Evde kullandığı masaya yazı yazmazken, okuldaki sıraya veya duvara rahatça yazabiliyor. Şuçlu kim?
Kim olursa olsun. Sonuçta okulların her yıl bakımdan geçmesi gerekir. Bakım zamanı da bellidir. Okullar açılmadan herşey bitirilmelidir.
Bizim ülkemizdeki en büyük sorun plansızlıktır. Herşeyi hemen yapmak istemek, bazı sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Bitilirmemiş ve yıllarca uğranmamış yada gereksiz olduğu sonradan anlaşılmış olan, ne kadar yatırımımız var? Peki böyle ne kadar daha gidebilir? Elbette bir yerde ve bir şekilde duracaktır. Umarım bizlere fazla zarar vermeden durur.

Devamını Okuyun...>>

21 Eylül 2008 Pazar

ŞEREF-SİZLİK

İki gündür, Başbakan ve partinin önde gelen bir yöneticisi, ana muhalefet partisinin başkanı hakkında "ispat edemezse, şerefsizdir" ifadelerini kullanıyor.
Toplumumuzun argo ve küfürü bu kadar çok kullanmasının sebebi, toplumun önde gelenlerinin ağzının bozuk olmasından mı, yoksa toplumun ağzı bozuk olduğu için, önde gelenler bundan mı etkileniyorlar? Bunun cevabı biraz bizi aşar. Ama şu bir gerçek ki, sürekli medyada görünen insanlar, yaşam tarzlarına, kıyafetlerine ve konuşmalarına dikkat etmelidir. Anne-babalar veya öğretmenler ne kadar dikkat ederse etsin, hiç biri medya kadar etkili olamıyor.
Bir zamanlar, Kurtlar Vadisi dizisi başladığında hayat dururdu. (Tıpkı Dallas dizisinde olduğu gibi.) Çocuklar ve gençler Polat Alemdar olmaya özenirlerdi. Oysa hiç bir anne-baba veya öğretmen, bir çocuğun Polat Alemdar veya bir benzeri olmasını istemez.
Ohalde burada medyaya çok iş düşmektedir. Para kazanmak uğruna, toplumun geleceğini tehlikeye atmamalıdır. Para dediğiniz bir değişim aracıdır. Eğer değiştirecek birşey bulamıyorsanız, paranın bir kıymeti yoktur.
Buradan yöneticilere de bir çağrı yapmak istiyorum. Kişisel çıkarlarınız uğruna, toplumun geleceğiyle oynamayın. Amacınız, bu toplumu daha doğrusu insanlığı daha iyiye götürmek olmalı. Mesala, dünya vatandaşlığı. Lütfen üzerinde bir düşünün.

Devamını Okuyun...>>

YOLSUZLUK ÜZERİNE EDEBİYAT

Yolsuzluk, 1980'lerden itibaren hayatımıza girdi. Öyle bir girdi ki, kökleri ciğerlerimize kadar ulaştı. Her gelen iktidar, "Ben bu işi çözerim" dediysede, kendisi en büyük yolsuzluklara karıştı. Şu yada bu parti diye ayrım yapmaya gerek bile duymuyorum. Ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak durumu üzülerek seyrediyorum. Tıpkı büyük bir çoğunluğun seyrettiği gibi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik hukuk devleti!!! Hep duyduğumuz bir cümle. Aslında problem de burada başlıyor. Bizler demokrasi içinde yaşadığımızı zannediyoruz. Çünkü bizlere öyle söyleniyor. Bazılarımız "hayır bu doğru değildir" dedikleri zaman, yaşananları gördüğümüzde, içimizden "hayır" demeye başlıyoruz. Çünkü, hukukunda işlemediğini, yada aksaklıkların olduğunu görüyoruz.
Üç beş kişi bi araya geldiğinde, nasıl ülkenin kurtarıldığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Hatta bizler de fikirlerimizi söylemişizdir. Asarız, keseriz. Peki hareket nerede? Kaç kişi sivil toplum kuruluşlarına üyedir. Peki, bu kişilerden kaçı kuruluşlarda aktif görev almak ister? işte problem burada.
Son günlerdeki Başbakan ve Aydın DOĞAN arasındaki tartışmaya bir bakın. Sizce bu tartışmanın altında yatan sebep ne? Birinin dürüst, birinin sahtekar olması mı? Peki hangisi dürüst? Aydın DOĞAN hangi güçle Başbakanla neredeyse istediği zaman görüşebiliyor? Basın gücüyle.
İşte sivil toplum kuruluşları da yeterince güçlü olabilse, hükümetler de her istediklerini yapamazlar. Çünkü iktidarda kalmanın yolu, sandıktan geçer.

Devamını Okuyun...>>
GAZİANTEP BELEDİYE BAŞKANININ ÇIKIŞI
"Yeşillik görmek istiyorsanız manava gidin." Böyle bir cümleyi kuran bir insanın, hala o koltukta oturuyor olmasını, doğrusu içime sindiremiyorum.
Ben ilk okula giderken öğretmenimiz, dünyadaki ormanların %20 nin altına düşmesi durumunda, dünyanın dengesinin bozulacağını söylerdi. Yıl 1980'lerin başı. Aradan geçen bunca yılda, üstelik küresel ısınma haberlerinin tavan yaptığı şu günümüzde, insanları manavlara gönderen bir zihniyetle, aynı havayı solumaya utanıyorum.
Bu düşüncedeki insanların, yani paraya gereğinden fazla değer veren insanların, kalmayacak olan su ve hava gibi temel maddeleri hangi para ile alacaklar merak ediyorum.

Devamını Okuyun...>>