21 Eylül 2008 Pazar

YOLSUZLUK ÜZERİNE EDEBİYAT

Yolsuzluk, 1980'lerden itibaren hayatımıza girdi. Öyle bir girdi ki, kökleri ciğerlerimize kadar ulaştı. Her gelen iktidar, "Ben bu işi çözerim" dediysede, kendisi en büyük yolsuzluklara karıştı. Şu yada bu parti diye ayrım yapmaya gerek bile duymuyorum. Ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak durumu üzülerek seyrediyorum. Tıpkı büyük bir çoğunluğun seyrettiği gibi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik hukuk devleti!!! Hep duyduğumuz bir cümle. Aslında problem de burada başlıyor. Bizler demokrasi içinde yaşadığımızı zannediyoruz. Çünkü bizlere öyle söyleniyor. Bazılarımız "hayır bu doğru değildir" dedikleri zaman, yaşananları gördüğümüzde, içimizden "hayır" demeye başlıyoruz. Çünkü, hukukunda işlemediğini, yada aksaklıkların olduğunu görüyoruz.
Üç beş kişi bi araya geldiğinde, nasıl ülkenin kurtarıldığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Hatta bizler de fikirlerimizi söylemişizdir. Asarız, keseriz. Peki hareket nerede? Kaç kişi sivil toplum kuruluşlarına üyedir. Peki, bu kişilerden kaçı kuruluşlarda aktif görev almak ister? işte problem burada.
Son günlerdeki Başbakan ve Aydın DOĞAN arasındaki tartışmaya bir bakın. Sizce bu tartışmanın altında yatan sebep ne? Birinin dürüst, birinin sahtekar olması mı? Peki hangisi dürüst? Aydın DOĞAN hangi güçle Başbakanla neredeyse istediği zaman görüşebiliyor? Basın gücüyle.
İşte sivil toplum kuruluşları da yeterince güçlü olabilse, hükümetler de her istediklerini yapamazlar. Çünkü iktidarda kalmanın yolu, sandıktan geçer.

Hiç yorum yok: