31 Aralık 2008 Çarşamba

BIRAKIN İNSANLARI BİR ARAYA GELİP EĞLENSİNLER


Vakit gazetesi yazarı Abrurrahim Karakoç köşe yazısında yazmış. Yazmamış s... sıvamış. "“Yahudilerin Hanuka-manuka, Tuzsuz Peynir bayramları ile insan kanından imal edilmiş çörek bayramı da sizin olsun...O gayrimüslim bayramlarını biz de mi kutlamalıyız? Hadi s...n oradan ukala satılmışlar... Durmadan çam kesmeye devam eyleyin. Durmadan hindi kesmeye gayret gösterin...Mezeleriniz bol olsun ki tıka-basa içesiniz, sonra da yola-bele kusmuğunuzu dökesiniz... Nasıl olsa devlet baba, polis ve itfaiyeci kullarını hazır vaziyette bekletiyor sizler için... Hayvan leşi gibi kıpırdamadan yatanlarınızı dört ayaklarından tutarak evlerine kadar taşıyacak görevliler mevcut... He ya, büyük ikramiye hangi ilimize çıkmıştır? "

Şimdi düşünelim. İnsanların eğlenmesinde ne kötülük var. İçmek haramsa her zaman haram. Bir araya gelmek suç ise, her zaman suç olmalıdır.

Biz öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki, buralardan ne medeniyetler gelip geçmiştir. İnanış olarak put peresti de yaşamış, yahudisi de ermeniside. Akrabalıklar kurmuşuz zamanında, kız alıp vermişiz.

Her şeyi ile geçmişimize sahip çıkmamız gerekmez mi? Yoksa sadece mesela Osmanlı İmpatatorluğunun sadece iyi taraflarını alıp, kötüleri kabul etmeyecek miyiz?

Bırakın insanlar eğlensin. Hele zor bir ekonomik krizden geçerken, herkes imkanları ölçüsünde yada inanışlarına göre eğlensinler. Rahat bırakın.

Hele gazetelerde köşe yazarlığı yapanlar. Sizler daha dikkatli olmak zorundasınız. Herkesin kendine göre bir inanışı var. Bilgi almak isteyenler, uzmanına ulaşıp istediği bilgileri alabilirler. Sizler işinize bakın .İnançlara karışmayın.


Devamını Okuyun...>>

16 Kasım 2008 Pazar

KİMİN BAŞBAKANI


Birkaç gün önce, başbakanlıktan yapılan bir açıklamada, 7 gazetecinin başbakanlık binasına bile giremeyeceği bildirildi. Bu gazetelerden sadece bir gazete, gazetecisini geri çekmeyeceğini söylerken, diğer gazeteler neredeyse haber olarak bile vermedi.

Geçtiğimiz aylarda, gazete patronu Aydın DOĞAN ve Tayyip ERDOĞAN arasındaki kavgayı hepimiz hatırlarız. Birbirleri hakkında açıklamalar yapan ve ellerinde dosyalar olduğunu söyleyenler, şimdi birbirlerine nihah şahitliği yapmaya başladılar. Tabi bu ortamda gazetecisi başbakanlığa giremeyen bir gazete sahibide tepki veremez.

Burada başbakanın veya başbakanlığın unuttuğu bir şey var. O makam, herkesin makamı. Oraya oturacak kişi, halkın oyları ile seçilmektedir. Nasıl ki ben başbakanı tanımıyorum, benim başbakanım değil deme hakkına hukuki olarak sahip değilsem, başbakanlığında gazeteci seçme gibi bir hakkı olmamalıdır.

Devamını Okuyun...>>

5 Kasım 2008 Çarşamba

OBAMA ABD BAŞKANI


Evet kamuoyu oylamaları sonuçları doğru çıktı. Obama artık başkan. Aslında ABD'nin değil tüm dünyanın başkanı seçildi. ABD neredeyse bütün dünyayı yöneten yada etkili olan bir ülke değil mi? O zaman biz de sevinelim yada üzülelim. Artık başkanımız Obama.

Değişen birşey olmayacak, sömürü diz boyu devam edecek. Başkanın siyah olması ABD vatandaşını, özellikle fakirleri ve zencileri bir süre oyalayacak. Çünkü ABD de siyah olmak ezik olmak demek. Böylece ezilenler de hallerinden anlayacağını düşünerek bir süre rahatlayacaklar. Bu da ekonomik bunalımda olan ABD ekonomisini rahatlatacak. Daha doğrusu süre kazandıracak.
Devletlerde devamlılık esastır. Ahmetin veya Aslını iktidara gelmesi Devlet politikalarında değişiklik yaratmaz. Değişiklikler ancak ülkedeki devrimler vey darbelerle olabilir. Bizde yaşanan darbelerden sonraki ülke politikalarına dikkat edin. Yönümüzü doğuya çevirip, topraklarımızı pazarlamaya başladık. Haritalar çeşitlendi ve çoğaldı. Sanki içlerinden birini seçin der gibi, onayımıza sunuluyor. Bizler buna alıştırılıyoruz. Alışacağız da.

Devamını Okuyun...>>

29 Ekim 2008 Çarşamba

BLOGLARIN KAPATILMASI ÜZERİNE

Bloglarımız kapatıldı, sonra açıldı. Bir mahkeme açılan bir dava sonucu, google alt yapısını kullanan blogların, erişime kapatılmasına karar verdi.

İncelediğim bir çok blog, sevgiyi, aşkı, şiiri, mizahı ve yemek tariflerini içeriyordu. İnsanların paylaşmak istedikleri aşkları, duyguları, düşünceleri ve tadları yasaklamak hangi hukuk kurallarına uyar? Herhalde bizim gibi gelişmemiş demokrasileri, gelişmemiş insan hakları ve hukukları olan ülkeler de yaşanır böyle şeyler.

Eğer bir blogda hakaret unsuru varsa yada ne bileyim, yasaklanmış pornografi içeriyorsa sadece o blog cezalandırılmalıdır. Diğer bloglar faliyetlerine devam etmelidir. Yapılan bu uygulamayı kınıyorum.

Olayın sevindirici tarafı ise yasaklamanın kısa sürmesidir. Türkiyede bu kadar hızlı bir kararla yalnıştan dönülmesi sevindiricidir.

Devamını Okuyun...>>

24 Ekim 2008 Cuma

DOLAR NEREYE KADAR

Bir dönem Türkiyede insanlar, birikimlerini dolar veya mark'a yatırırlardı. Maaşını alan döviz bürolarına koşar, ay sonuna doğru yavaş yavaş bozdururlar ve kur farkından dolayı kar ederlerdi. Böylece aile bütçelerine ek gelir yaratmış olurlardı.

2001 krizinden sonra döviz hızlı bir çıkış yaşadı. Bana göre bu suni bir krizdi. Demirbank desteklenebilseydi belki bu kriz yaşanmayacaktı. Ama vahşi kapitalizmin kuralları nedense buna izin vermedi. Ama ABD'de izin verdi. Neyse.

Bu gün dolar yine yükselişte. Herkes birbirine nereye kadar diye soruyor. Cevabı çok açık; Para babaları nereye kadar isterse oraya kadar. Daha bir kaç ay önce petrol fiyatları 150 dolarlara çıkmışken bugünlerde 65 dolarlarda. Ne oldu da çıktı, neden düştü. Piyasa oyuncuları bunu beklentiler olarak açıklamaktadır. Çünkü piyasa beklentileri satın alır, gerçekleşenleri satar. Peki beklentileri yaratanlar kimler?

Bugün aynı durum dolar için geçerlidir. Birileri para kazanmak için, küçük alımlarda doları yukarıya çektiler. Yabancı sermaye gerçekten Türkiyeden çıkmak istese ki bu mümkün değil, bugün doları değil 2 lira 5 liraya bile alamazsınız. Merkez Bankasının da durdurmaya gücü yetmez. Yapılmak istenen biraz daha para para kazanmaktan başka birşey değil.

Yabancı yatırımcilar bir ülkeye yatırım için gelmez. Sömürmek için gelir. "Yatırım için geldik, bakın kaç yüzmilyon dolara fabrikalar kurduk" diyenlerin yurt dışına zaman içinde çıkardıkları dövizlere bir bakın.

Kimin parası yurt dışına çıkar? Kendini bu vatana ait hissetmeyenlerin.
Bu vatan kolay kurulmadı. Nice ismi bile bilinmeyen insanlar bu vatan için canlarını verdiler. Tek amaçları vardı; Çocukları, torunları ve paydaşları ÖZGÜR yaşasınlar. Bizler bugün özgürlüğü kot giymek veya türban takmak olarak görüyoruz. Bunlar özgürlük değil, bir yaşam şekli. Özgürlük kendi kendini yönetmektir.


Herkesin Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.
Devamını Okuyun...>>

19 Ekim 2008 Pazar

ORTAK HAREKET ZAMANI

2009 da yerel seçimler var. CHP ile SHP Ankara için Murat Karayalçın isimi üzerinde anlaştı. Muhtemelen diğer illerde de bir anlaşma olacaktır. Anlaşmalar yapılırken, kişisel ve partisel çıkarlar bir an için unutulmalı ve ideolojiler ön planda tutulmalıdır.
Kişiler bugün için vardır. İdeolojiler ise geçmişten gelen bir birikimdir. Gelişerek yaşamaya devam edecektir. O halde, ideolojilerimiz için kişisel çıkarlarımızdan vazgeçmeliyiz. Siyasal düşüncemizin iktidarda olduğu bir dünyada yaşayacaksak, liderin kim olduğu çokta önemli olmamalıdır.
Yıllardır solda birleşmeden bahsedilir. Benim yaşım gereği gördüklerim, biraz da okuduklarımdan yola çıkarak, birleşmenin aksine yeni oluşumlar (bölünmeler) görmekteyiz. Nereye kadar bölünecek kestirmek zor. Bir parti veya sendikanın beğenilmeyen yönünden dolayı, yeni bir parti veya sendika kurulduğunu görüyoruz. Bu kolay bir yoldur. Oysa yapılması gereken içeride kalıp mücadele etmektir. Parti veya sendika içinde değişik fikirlerin olması, tartışmaların yapılması, güçlendirici bir etki yapacaktır. Yeni fikirlerin doğmasına sebep olacaktır.
Zaman tartışma zamanı değildir. Birleşip güçlenme zamanıdır.

Devamını Okuyun...>>

17 Ekim 2008 Cuma

TERÖRLE MÜCADELE


Ülkemiz yıllardır terörle iç içe yaşamak zorunda bırakılmıştır. Bırakılmıştır çünkü, 1990'lardan itibaren ülkemizin sınırları ile ilgili haritaları görüyor, şu an olmadığı halde, Amerikalı yöneticiler tarafından sık sık telaffuz edilen "Kürdistan" kelimesini duyuyoruz. Emperyalist bir güç olan, Amerikanın ve Avrupanın, bölge üzerindeki hedefleri olduğu sürece, insanlar ölmeye devam edecektir.
Bizleri yönetenler nedense emperyalistlerin yapmaya çalıştıklarını görmüyorlar. Birisi çıkıpta ABD Dışişleri Bakanına "sen hangi Kürdistandan bahsediyorsun" diyemiyor. Karşı çıkılmayınca da istedikleri gibi konuşup, eylem de bulunabiliyorlar.
Bölgenin zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olması, Emperyalistlerin iştahını kabartıyor. Sevr antlaşmasını hayata geçirmek için, her şeyi yapıyorlar. 1. Körfez harekatından sonra, 36. Paralelin kuzeyinin yani bugünkü kuzey Irak'ın korunup kollanması boşunamıydı. Bugün ABD ve AB ülkeleri, o bölgedeki kaynakları istedikleri gibi kullanmak için, bir kukla devlet oluşturmak peşindeler.
Hatırlarmısınız bilmem. 1990 'ların sonunda ATO Başkanı Sinan Aygün, doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinde çekilmiş, petrol kuyularının fotoğraflarını basına gösterdi. Şöyle diyordu" bir petrol aramasından sonra petrol bulamazsanız, kuyulara vana mı takarsınız?" Yani aranan yerlerde petrol var, ama çıkartamıyoruz. İmzaladiğimiz uluslararası anlaşmalar izin vermiyor.
Bizim ülkemizi de bölmek istemelerinin sebebi, yer altı zenginlikleridir. Bunun için, bölge halkına güzel vaadler verilip, PKK desteklenince ortaya bugünkü durum çıkıyor.
Sadece silahlı mücadele ile sorunun çözülebileceğine inanmıyorum. Bir kere bölge halkı yıllardır yaşadığı yoksulluktan kurtarılmalıdır. Alet işleyenin toprak ekenindir. Bölgedeki ağalık sistemi ortadan kaldırılmalıdır. Eğitim ve sağlık sorunları çözülmelidir.
Yukarıda saydıklarım halledilmeden sorunların biteceğine inanmıyorum.

Devamını Okuyun...>>

16 Ekim 2008 Perşembe

VE ADAY BELLİ OLDU


Beklenen oldu ve CHP'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Karayalçın. Hayırlı olsun. Peki diğer sol partilerle de işbirliği yapılacak mı, belli değil. Önceki yazımda yazdığım gibi, Karayalçın tek başına da girse önemli bir oyu alabilecek bir adaydır.

Türkiyede yıllardır yapılan siyasetlerin sonunda, sol oylar erimiştir. Sadece solcu olmak bile, neredeyse suç olmuştur. Ülkenin bugünkü durumunu bile solculara bağlayanların sayısı hiçte az değildir. Oysa solcular, çok partili düzene geçtikten sonra, kaç yıl bu ülkeyi yönetmişlerdir? Bunun hesabını yapan bile yok.

CHP'nin politikalarını beğenmeyebiliriz. Deniz Baykal'ı eleştirebiliriz. Ama biraz nefes alabilmek için Murat Karayalçın'ı desteklemeliyiz.

Devamını Okuyun...>>

14 Ekim 2008 Salı

BİR İNSANLIK SUÇU. İŞKENCE


Hep tartışılmıştır. Suçluların suçunu kabul etmesi için yapılmalı mı yapılmamalı mı?
Oysa çağdaş hukukta iki kural var: 1-Her insan suçu ispatlanana kadar suçsuzdur. 2- Delillerden yola çıkılarak suçlu bulunur. Bu kurallar bütün gelişmiş ülkelerde uygulanan kurallardır. Bizim ülkemiz henüz bu sınıfa girememiştir. Bu yüzden de bu kurallar işletilmezler.
Son 1,5 yıldır Ergenekon kapsamında yapılanları bir düşünün. Suçun bile ne olduğu tam belli değilken, insanlar hapse atılmaktadır. İddanamenin bir kısmı açıklanmış, bir kısmı belirsiz bir şekilde durmakta ama insanlar, hapislerde yatmaktadır. Ortada bir suç ispatı yokken, bazı medya kuruluşları, insanları suçlu gibi göstermektedir. Çamur at izi kalsın, mantığı kullanılmaktadır.
Özellikle 1970-1980 li yıllarda işkence çok fazla kullanılmış ve gündeme gelmiştir. Olaylara karışan veya karışmayan insanlar, işkence tezgahlarından geçirilmiştir. Günümüzde de bu malesef devam etmektedir.
21. yy da Türkiyemizde yaşadıklarımıza bakarmısınız. Bir dergi ama sol görüşlü bir dergi dağıtan Engin Ceber, polise karşı mukavemet ettiği için göz altına alınıyor ve işkence sonucu hayatını kaybediyor. Bir dergi dağıttı diye değil, aslında bir görüşü bir düşünceyi savunduğu için işkenceden hayatını kaybetti Engin Ceber. Savunduğu düşünce pek çok ülkede öcü olarak gösterilen sosyalizmden başkası değil. Sırf düşüncesinden dolayı öldürüldü. Bırakın insanlar düşüncelerini istedikleri şekilde açıklasınlar. Belki sizlerin de öğrenecekleri vardır. Öğrenmekten korkmayın, açık olun tüm düşüncelere ve saygılı.


Devamını Okuyun...>>

DOKUNULMAZLIK ÜZERİNE


Demokrasi dediğimiz sistemi ben şöyle anlıyorum. İnsan nufusu çok kalabalık olduğu için, kentin yada ülkenin idaresini, bu işi yapabilecek insanlara teslim etmek. Aslında yetki benim. Ben yetkimi devrediyorum. (72 milyonu alacak bir meclis olmaz.) Yetkiyi alacak insanlar ki biz bugün onlara milletvekili diyoruz, bize danışmadan fakat bizin lehimize kararlar almaları gerekiyor. Buraya kadar herşey çok güzel. Asıl sorun bundan sonra başlıyor.

Benim yetkimi devrettiğim insanlar, benden daha üstün insan oluyor. Hiçbir yasa onlara işlemiyor. Haklarında bir takım dedikodular çıkıyor, bunlar bir türlü ispatlanamıyor. Bir güvensizlik ortamı doğuyor ve bu güvensizlik ortamı, aynı zamanda kötü örnekler oluşturuyor. Benim vekilimin dürüst olmaması, benim dürüst olmamı engelliyor.
Peki bizler temiz toplum deyip duruyoruz. Bir takım kanunların arkasına sığınarak mı temiz toplumu yaratacağız? Bu söylediklerimiz, lafta mı kalacak? Çocuklarımıza dürüstlüğü, iyi birey olmayı ve topluma hizmet etmeyi aşılamaya çalışırken, gözlerimizin önünde yapılanları nasıl açıklayacayız?
Bir yerden başlamak gerekir. Ve tam zamanıdır. Bugün yaşanan ekonomik kriz göstermiştir ki, sosyalizm kaçınılmazdır. Eğer parayı bir değişim aracı haline getirirsek ve herkese yetecek kadar dağıtıp önemsizleştirebilirsek, işte o zaman yolsuzluğu ve haksızlığı ortadan kaldırmış oluruz.
Tüm dünya vatandaşlarını kucaklayan bir sistemde yaşamak dileğiyle.

Devamını Okuyun...>>

12 Ekim 2008 Pazar

ANKARA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKAN ADAYI KİM?


Siyasi partiler, ya seçimlerde başarılı olacaklar yada arkalarına güçlü bir simge alacaklar. Böylece uzun süre hayatta kalabileceklerdir. Yakın zamandaki Anavatan Partisini bir hatırlayın. Nasıl güçlü başlamışlar ve nasıl bitirmişlerdi.

Önümüzde yerel seçimler var. Siyası partiler, bu seçimlerde başarılı olabilmek için aday bulma peşindeler. CHP'de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için, güçlü bir isim olan Murat Karayalçın adı dolaşıyor, bunu basından duyuyoruz.

Murat Karayalçın, Ankara için önemli işler yapmış, iyi bir başkan adayıdır. Tek başına seçime girse, hiçbir parti desteklemese bile, oy alabilecek bir insan. Aday olması durumunda ben de oyumu veririm.

Ancak, Ankarada CHP'nin seçimi kaybetmesinin tek sebebi İ.Melih Gökçek'in güçlü olması veya dağıttığı yardımlar değil ki. Bugün solun en büyük derdi, bölünmüşlük. Bu bölünmüşlük yüzünden seçimlerde başarılı olunamıyor. Kim aday olursa olsun, bu şekilde seçim kazanmak biraz zor gözüküyor.

Demokrasi denilen oyunun kuralları işletilse, seçimlerden başarıyla çıkılabilir. Adaylar parti üyelerinin( özellikle altını çiziyorum) ön seçimi ile belirlense, sonuçlar daha farklı olur. Ancak parti başkanlığını padişahlık sananlar yüzünden, Türkiyede demeokrasi çalışmıyor. Önseçim de neredeyse hiçbir partide uygulanmıyor.

Hedefimiz önce demokrasi olmalı. Seçim galibiyeti peşinden zaten gelecektir.

Devamını Okuyun...>>

KRİZ Mİ VAR?


Uzunca bir süredir, finansal piyasalarda bir kriz lafıdır gidiyor. Bankalar ve finans kuruluşları, karlarının azalmasından ve zarar etmekten şikayet ediyorlar.
Serbest piyasayı savunan insanlar, kar ederlerken, devlet her alandan çekilsin, onun yerini biz alalım, fiyatları da piyasa belirlesin derken, şimdi devletler olaya mudahale etsin çığlıkları atıyorlar. Ne oldu? Karları yazarken iyiydide zarar ederken kötü mü?
Bu piyasada batan da olacaktır, kar edende. Serbest piyasa bu demektir. Oyun kurallarına göre oynanmalı, oyunun ortasında kurallar değişmemelidir. Yada oyun bitirilmeli, yeni kurallarla, yeni bir oyuna başlanmalıdır.
İşte işin püf noktası da burada. Şimdi yapılanlara bakalım. Neler yapıldı? Kamulaştırma. Kurtuluşu kamulaştırmada görenler, yıllardır neden sosyalizmi öcü olarak gördüler ve gösterdiler? Oysa sosyalizm demek, insanca bir yaşam demektir. Dünyadaki insanların büyük bir çoğunluğu, ezilmektedir. Bu çoğunluğun az bir kısmı, sosyalizm için mücadele etmektedir.
Bugün bu krize karşı devletleştirmeyi savunanlar, artık kurtuluşun sosyalizmde olduğunu görsünler. Tek kurtuluş sosyalizmdedir. Çünkü insanca yaşamak hepimizin hakkıdır.

Devamını Okuyun...>>

28 Eylül 2008 Pazar

BAYRAM TATİLİ

Yine uzun bir tatile başlıyoruz. 9 gün.
Hani bizim üretime ihtiyacımız vardı. Hani günde tirilyonlarca üretim kaybına yol açıyordu. Ne oldu da 9 güm tatil verildi. Zaten piyasalar toz duman.
1 Mayıs tatil olsun dendiğinde, üretim kaybını dile getiren zihniyet, bayram tatilini birleştirmeye gelince 1,5 gün tatili verdi. Üretimse her zaman üretim. Tatilse 1 Mayısa da tatil.

Devamını Okuyun...>>

27 Eylül 2008 Cumartesi

DENİZ FENERİ


Anayasamızın 2. maddesinde, devletimizin sosyal devlet olduğunu yazar. Ne demektir sosyal devlet?

Vatandaşlarının temel ihtiyaçlarını karşılayandır. Peki düşünelim, insanların temel ihtiyaçları nelerdir? Yiyecek, barınma, giyecek, sağlık, güvenlik ve eğitimdir. Bunların karşılanması devlet tarafından sağlanmak zorundadır. İlk üç ihtiyaç için, insanların bir işinin olması ön şarttır. Eğer işiniz varsa, geliriniz de var demektir. Böylece temel üç ihtiyacınızı kendiniz karşılayabilirsiniz.

Ülkemizde, 1980'lerin sonlarından itibaren, bir takım yardım dernekleri kurulmaya başladı. Son zamanlarda ise , özellikle belediyeler aracılığı ile bu üst seviyelere tırmandı. Medyada yapılan yardımlarda yaşanan izdiham görüntüleri arttı. Yardım mı yoksa zulum mü belli değil.

İşte bunların hepsi, ülkemizde oynanan oyunun bir parçası. İnsanların onurları ellerinden alındığı zaman, dirençlerini de kırmış oluyorsunuz. Çünkü bağımlı bir yaşamda itiraz ve baş kaldırı olmayacaktır. Böylece iktidar, gücünü daha da artıracak, her istediğini yapacaktır.

Devamını Okuyun...>>

25 Eylül 2008 Perşembe

MECLİSTEKİ TARTIŞMA


Meclisteki tartışmayı herhalde herkes izlemiştir veya akşam haberlerde izleyecektir. Tam bir komedi. Biri yaptın, biri yapmadım diyor. Tarihler, sayılar havalarda uçuşuyor. Sonuçta biri istifa edeceğini, diğeri de özür dileyeceğini söylüyor.

Partinin ikinci adamı ve iktidarda olan bir partinin milletvekili olan Mehmet FIRAT'ın, ispatlansa bile istifa edeceğine inanıyormusunuz? Bir kere sorun, karar mercinin bulunmaması. Kimin doğru söylediğini ve kimin haklı olduğuna nasıl karar verilecek? Vicdanımıza göre biz karar vereceğiz. Ama zaten bizim vicdanımızda, her iki tarafla ilgili kanaatlerimiz mevcut. Tartışmaya katılan Kılıçdaroğlu ve özellikle Fırat zaten olayın gerçeğini biliyor.O halde, bizimle neden oynuyorlar? Bugün ekonomi çökme sinyalleri veriyor. Kriz kapıda iken bizlere neler izlettiriyorlar.

Artık gerçekleri görelim. Ülkemizin durumu içler acısı. İnsanlarımız, yardıma muhtaç hale getirilmiş. Dağıtılan yardımlar üzerinden siyaset yapılmaya başlamış. İnsanların onurları ellerinden alınmış. Bunlar olmuyormuş gibi ekranlara çıkıp körebe oynamayı, ben doğru bulmuyorum.
Her alanda, dürüstlüğü, ahlakı yerleştirmediğimiz sürece, körebe oyunları devam edecektir.
Ahlak, "ben ahlaklıyım" demekle olmuyor. Belki de o beğenmediğimiz yabancılardan ders almalıyız. Öncelikle de insanların geleceklerini garanti altına almakla bu işe başlayabiliriz. Böylece ahlaklıların sayısını artırabiliriz.

Devamını Okuyun...>>

23 Eylül 2008 Salı

ER-GENE-KON

15 aydır devam eden bir soruşturmanın 9. halkasını daha yaşadık. Bakalım daha ne kadar devam edecek. İkiye bölünmüş medyanın bir kısmı, ergenekon örgütünün çok büyük bir örgüt olduğunu söylerken, diğer kısmı muhalifleri bastırmaya yönelik bir operasyon olduğundan bahsediyor. Eğer birincisi doğru ise, hapishanelerde yer kalmayacaktır ve hatta yetmeyecektir bile. ikincisi doğru ise, ortada çok vahim bir durum var demektir.


Açıklanan iddanamede söylenilenler, dram komediye dönüşmüştür. Örnek; örgütün finansörü olduğu söylenenlerden biri, Kuddusi Okkır'ın hiç parasının olmadığının ortaya çıkması, darbe yapacağı söylenen bir örgütün evlerinde yakalanan silahlar, birbiri ile hiç bir zaman yüz yüze gelmemiş insanların bir araya getirilmesi.... Bunu daha uzatmak mümkün.



Ben, tutuklanan veya yargılanması devam eden insanların büyük bir kısmının, böyle bir örgütle ilgilerinin olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü bunun örnekleri 12 mart döneminde yaşandı. O dönemde mahkeme sonucunda herkes beraat etti.

Aslında aynı şeyleri yaşıyoruz. Bir huzursuzluk ortamı yaratılıyor. Gizliden gizliye insanlara baskı uygulanıyor. Böylece biz istediğimiz düzeni getirelim. Bu arada yolumuzu da bulalım.

2. körfez savaşı sırasında Ecevit Hükümeti nasıl ve neden dağıldı? Ecevit iktidarda kalsaydı, ABD kuzey ırakta bu kadar rahat hareket edemezdi. Ne yapılması gerekiyordu, bir kriz çıkarmak. Demirbank'a biraz destek olunsaydı, kriz olmayacaktı. Bugün ABD kendi sorunlarını çözerken nasıl kamulaştırma yapıyor dikkat edin.
Ben bu davanın, Büyük Ortadoğu Projesi denilen, yeni haritaların ortalıklarda dolaştığı, bir operasyonun bir parçası olduğuna inanıyorum. Eğer birlikte hareket edilemezse de, çok kısa sürede, ülkemizde ve komşularımızda olacak değişiklikleri göreceğiz.

Devamını Okuyun...>>

ÇOCUK ÖLÜMLERİ


En son İzmirde meydana gelen bebek ölümlerini üzüntü içerisinde izliyoruz. Yöneticiler de buna dahil. Oysa onların görevi, alanlarında gerekenleri yapmaktır. Hani Bakan olsalar neyse. Çünkü Bakanların asıl görevi bakmaktır. Keşke adları Gören olsaydı.

Peki ne için bebeklerimizi kaybediyoruz. Daha ucuza mal etmek için. İnsan Hakları Beyannamesinde yazar, bir insanın temel hak ve hürriyetlerinin neler olduğu. Yazmasa bile, bir insan olarak neye asgari olarak ihtiyacımız var diye düşündüğümüzde, herşey ortaya çıkmıyor mu? O zaman neden bebeklerimiz ölüyor? Acaba Sağlık Bakanlığı yetkilileri, bu ölümlerden hiç mi sorumluluk hissetmiyor?

Bence hissetmiyor. Çünkü, belirli makamlara gelmek için diyetler ödemek zorundasınız. İnansanız da, inanmasanız da belli bir düşünceye hizmet etmek zorundasınız. Oraya geldikten sonra, ben bunu yapamam diyemezsiniz.

Malesef, Türkiye sonuna kadar kapitalizmin kucağına oturmuştur. Para hiç olmadığı kadar değerli olmuştur. 1980'lerden sonra başlayan özelleştirme furyası, artık son aşamaya gelmiştir. Satılmayan veya şu ana kadar satılamayan ne kaldı? Hastaneler.

Ve sıra onlara geldi. Özelleşirse güzelleşir dendi hep. Bu yüzden hizmet kalitesi düşürüldü. Bu yüzden ucuz işgücü çalıştırılarak, verimsizleştirildi. Böylece satışı sırasında fazla ses çıkmayacak, itirazlar olmayacaktır. Biraz geç oluyor ama uyanma vakti geldi.


Devamını Okuyun...>>

22 Eylül 2008 Pazartesi

NEDEN BİZ BÖYLEYİZ

"Türk gibi başla, İngiliz gibi bitir" Hangi ülkenin sözüdür bilmiyorum.
Okullar bir sürü sorunla birlikte açıldı. Çevrenizdeki okullara bir bakın. Neredeyse tamamında tadilatlar yapılmış. Peki ne zaman tamamlandı yada tamamlanacak.
Bizde hep tatillerin uzun olmasından şikayet edilir. Oysa gerçek böyle değildir. Bu uzun tatillerde, ülkemizde gerçekten tatil yapılır. Oysa, bu zaman aralığı sadece insanların dinlenmesi için değil, kendini geliştirmesi, tadilatların yapılması içindir. Çünkü okullar, bir eğitim öğretim dönemi içinde fazlası ile yıpranır.
Öğrencilerimize eşyaları nasıl kullanması gerektiğini bir türlü anlatamıyoruz. Evde kullandığı masaya yazı yazmazken, okuldaki sıraya veya duvara rahatça yazabiliyor. Şuçlu kim?
Kim olursa olsun. Sonuçta okulların her yıl bakımdan geçmesi gerekir. Bakım zamanı da bellidir. Okullar açılmadan herşey bitirilmelidir.
Bizim ülkemizdeki en büyük sorun plansızlıktır. Herşeyi hemen yapmak istemek, bazı sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Bitilirmemiş ve yıllarca uğranmamış yada gereksiz olduğu sonradan anlaşılmış olan, ne kadar yatırımımız var? Peki böyle ne kadar daha gidebilir? Elbette bir yerde ve bir şekilde duracaktır. Umarım bizlere fazla zarar vermeden durur.

Devamını Okuyun...>>

21 Eylül 2008 Pazar

ŞEREF-SİZLİK

İki gündür, Başbakan ve partinin önde gelen bir yöneticisi, ana muhalefet partisinin başkanı hakkında "ispat edemezse, şerefsizdir" ifadelerini kullanıyor.
Toplumumuzun argo ve küfürü bu kadar çok kullanmasının sebebi, toplumun önde gelenlerinin ağzının bozuk olmasından mı, yoksa toplumun ağzı bozuk olduğu için, önde gelenler bundan mı etkileniyorlar? Bunun cevabı biraz bizi aşar. Ama şu bir gerçek ki, sürekli medyada görünen insanlar, yaşam tarzlarına, kıyafetlerine ve konuşmalarına dikkat etmelidir. Anne-babalar veya öğretmenler ne kadar dikkat ederse etsin, hiç biri medya kadar etkili olamıyor.
Bir zamanlar, Kurtlar Vadisi dizisi başladığında hayat dururdu. (Tıpkı Dallas dizisinde olduğu gibi.) Çocuklar ve gençler Polat Alemdar olmaya özenirlerdi. Oysa hiç bir anne-baba veya öğretmen, bir çocuğun Polat Alemdar veya bir benzeri olmasını istemez.
Ohalde burada medyaya çok iş düşmektedir. Para kazanmak uğruna, toplumun geleceğini tehlikeye atmamalıdır. Para dediğiniz bir değişim aracıdır. Eğer değiştirecek birşey bulamıyorsanız, paranın bir kıymeti yoktur.
Buradan yöneticilere de bir çağrı yapmak istiyorum. Kişisel çıkarlarınız uğruna, toplumun geleceğiyle oynamayın. Amacınız, bu toplumu daha doğrusu insanlığı daha iyiye götürmek olmalı. Mesala, dünya vatandaşlığı. Lütfen üzerinde bir düşünün.

Devamını Okuyun...>>

YOLSUZLUK ÜZERİNE EDEBİYAT

Yolsuzluk, 1980'lerden itibaren hayatımıza girdi. Öyle bir girdi ki, kökleri ciğerlerimize kadar ulaştı. Her gelen iktidar, "Ben bu işi çözerim" dediysede, kendisi en büyük yolsuzluklara karıştı. Şu yada bu parti diye ayrım yapmaya gerek bile duymuyorum. Ben bu ülkenin bir vatandaşı olarak durumu üzülerek seyrediyorum. Tıpkı büyük bir çoğunluğun seyrettiği gibi.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, demokratik hukuk devleti!!! Hep duyduğumuz bir cümle. Aslında problem de burada başlıyor. Bizler demokrasi içinde yaşadığımızı zannediyoruz. Çünkü bizlere öyle söyleniyor. Bazılarımız "hayır bu doğru değildir" dedikleri zaman, yaşananları gördüğümüzde, içimizden "hayır" demeye başlıyoruz. Çünkü, hukukunda işlemediğini, yada aksaklıkların olduğunu görüyoruz.
Üç beş kişi bi araya geldiğinde, nasıl ülkenin kurtarıldığına hepimiz şahit olmuşuzdur. Hatta bizler de fikirlerimizi söylemişizdir. Asarız, keseriz. Peki hareket nerede? Kaç kişi sivil toplum kuruluşlarına üyedir. Peki, bu kişilerden kaçı kuruluşlarda aktif görev almak ister? işte problem burada.
Son günlerdeki Başbakan ve Aydın DOĞAN arasındaki tartışmaya bir bakın. Sizce bu tartışmanın altında yatan sebep ne? Birinin dürüst, birinin sahtekar olması mı? Peki hangisi dürüst? Aydın DOĞAN hangi güçle Başbakanla neredeyse istediği zaman görüşebiliyor? Basın gücüyle.
İşte sivil toplum kuruluşları da yeterince güçlü olabilse, hükümetler de her istediklerini yapamazlar. Çünkü iktidarda kalmanın yolu, sandıktan geçer.

Devamını Okuyun...>>
GAZİANTEP BELEDİYE BAŞKANININ ÇIKIŞI
"Yeşillik görmek istiyorsanız manava gidin." Böyle bir cümleyi kuran bir insanın, hala o koltukta oturuyor olmasını, doğrusu içime sindiremiyorum.
Ben ilk okula giderken öğretmenimiz, dünyadaki ormanların %20 nin altına düşmesi durumunda, dünyanın dengesinin bozulacağını söylerdi. Yıl 1980'lerin başı. Aradan geçen bunca yılda, üstelik küresel ısınma haberlerinin tavan yaptığı şu günümüzde, insanları manavlara gönderen bir zihniyetle, aynı havayı solumaya utanıyorum.
Bu düşüncedeki insanların, yani paraya gereğinden fazla değer veren insanların, kalmayacak olan su ve hava gibi temel maddeleri hangi para ile alacaklar merak ediyorum.

Devamını Okuyun...>>